ALİ BURUL
Taceddin Veli Mahallesi Muhtarı Melikgazi/Kayseri

Alemlere Rahmet Son Peygamberin Hayatı

                 ALEMLERE RAHMET   SON PEYGAMBERİN HAYATI

“” Ey Peygamber Biz seni hakikaten bir şahit bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik Ahzab-45

   Allahın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik) Ahzab-46 Başka bir ayeti celiylede

“” Habibim seni ancak alemlere rahmet olsun diye gönderdim. “ “ Enbiya-67 buyuruyor.

Bu ilahi müjde daha henüz gelmeden Cahiliyye devri diyerek İsimlendirilen, Pey.rimiz dünya’ya teşrif etmeden önceki zamanda yaşayan insanların düşünce ve dimağları cehalet, atalet ve zulmet bulutlarıyla kaplanmıştı. Yollarını kaybeden zavallı insanlar, hakikate susayan gönüllerin susuzluğunu giderecek bir rehberi, büyük hasret ve ümitle beklemekteydiler.

İç ve dış huzuru veren, gerçek iman, bu zavallı insanlarda tamamen yok olmuştu. Haklının hakkını alıp, hak sahibine iade edecek, mazlumun ahına son verecek hiç kimse yoktu. Bu devirde evlat sevgisi kalmayan kalpleri taşıyan insanlar, evladını diri diri toprağa gömecek kadar hainleşmişti. Bu vahşet ve cehalet ne kadar devam edecekti. ?. Her kemalin bir zevali olduğu gibi, zirveye ulaşan vahşetin sonu daha gelmemiş miydi?  Aceba.

O’nu tam manasıyla methetmiş ve bütün peygamberlerin Bariz vasıflarını onda toplamıştır.    

Şöyle ki : ADEM  (a.s.) ın yaratılışını, ŞİT    (a.s)ın ma’rifetini, NUH (a.s.) ın şecaatini, İBRAHİM  (a.s.)ın dostluğunu, İSMAİL(a.s.)ın lisanını,İSHAK (a.s.) ın rızasını, SALİH (a.s)ın fesahatini, LUT(a.s.)ın hikmetini, YAKUP (a.s.) ın müjdesini, MUSA (a.s.)ın Şiddetini,EYYÜB ( a.s.) ın sabrını, YUNUS (a.s.) ın taatını DAVUD ( a.s.) ın korunuşunu, İLYAS ( a.s.) ın vakarını YUŞA  (a.s.) ın cihadını, YAHYA (a.s.) ın İsmetini, İSA    (a.s.) ın zühdünü ve diğer bütün peygamberlerin faziletini O’ na ihsan etmiştir.                              
     
             Örnek vasıflarını saymakla bitiremediğimiz ve onları saymaktan da aciz kaldığımız Hz. Muhammed (s.a.v.) i aile efradımıza, yakınlarımıza dstlarımıza anlatalım. O’nun İslami ve insani faziletlerle dolu olarak geçen örnek hayatını, kendimizin ve evladımızın hayatına örnek edinelim.

Resuli kibriya efendimiz (s.a.v.) in babası  ABDULLAH annesinin adı AMİNE dir Peygaberimiz Miladi 571 yılı Rebiul Evvel ayının 12 nci gecesi, Nisan ayının 20 nci pazartesi gecesi sabaha karşı tan yeri ağarırken.MEKKE de dünyaya gelmiştir. Doğu- mundan 2 ay evvel babası Abdullah vefat ettiğinden yetim olarak doğmuştur.Bababadan yetim olduğu için dedesi Abdulmuttalib tarafından MUHAMMED ismi verilmiştir. Bu ismi neden koydun? Diyenlere Abdulmuttalib.

İşte“”Ey nebiyyi zişanım. Ben azimüşşan, seni küfür ve cehalet karanliğindan aydınlığa çıkarmak ve senin nurundan onlara feyiz kazandırmak için insanlara ve aleme ışık veren bir nur olarak gönderdim.””     İlahi müjdesiyle alemi şereflendiren yüce peygamberin doğması demek : SAVA nehrinin birden bire yere batıp kaybolması,                           

Mecusilerin hiç sönmeyen ateşgedelerinin aniden sönmesi, İran hükümdarlarından Kisra’nın sarayinin 14 sütununun gece yıkılması, Aynı gece Kabe’de bulunan 360 dan fazla put yüzüstü devrilmiş ve Mecusilerin Kaazil Kuzatı, aynı gecede bir alay sert ve serkeş develerin bir bölük arap atlarını yenerek Dicle nehrini geçip Acemistan içine doğru dağıldıklarını rüyasında görmüş dünyanın diğer muhtelif yerlerinde olağanüstü haller vuku bulmuştur.              

Yüce Peygamberin doğması demek Beşer dimağını kaplayan küfür ve cehalet bulutlarının dağılması demekti. Zulmün, cehaletin, ataletin üzerine kurulmuş bir zihniyetin yıkılması demekti. Asırlardan beri zayıfları ezen zalimlerin zulmünün yıkılması ve körpe dimağlara çöken cehalet ve zulmetin sona ermesi demekti. İnsanlara vurulan esaret zincirinin kırılması, binlerce seneden beri süre gelen vahşetin sona ermesi demekti.

“” Ben seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdim “” buyuran yüce Allah   

 Bu adın sahibini gökte Allah, yer yüzünde insanlar çok öğsünler diye bu adı koydum ““ cevabını vermiştir.  Söyleyene değil Söyletene bak şeklinde ifade edilen atasözünün manası burada tecelli etmiştir. Abdulmuttalib’e bu sözü sankı Cenab-ı Hak söyletmiş olacak ki Hz. Muhammed (s.a.v.) hakikatın halkın ve hakkın sevgilisi olmuştur.

      Çocukluk hali hiçbir çocuğun haline benzemeyen Hz. Muhammed (s.a.v.) i o günün şartlarına göre, doğan çocuklarını kendileri emziremeyerek yakınlarında bulunan kabilelelerden bir süt anneye verirler. Havası güzel ve fasih bir dil öğrenmelerini temin ederlerdi.Bu eskiden beri devam edip gelen bir adet idi.                  
         
            
Bundan maksat, çocukların saf ve temiz bir şekilde büyüyüp gelişmelerini Temin etmekti. Çünkü Mekke ’nin havası ağır ve sıcaktı. Hz. Muhammed (s.a.v.) doğunca üç gün kendi annesi Amine emzirdi. Iki gün de Ebu Leheb’in cariyesi SÜVEYBE emzirdi. Daha sonra da Beni SAD kabilesinden Halime isminde bir kadın aldı. Halime ve kocası bu yetim çocuktan memnun idi.

Bir gün Haris Halime’ ye hitaben   “”Halime bu getirdiğin yetimin ayağı uğurlu imiş, evimize geldiği zamandan beri koyunlarımızın sütü, sütünün yağı çoğaldı. Evimize bereket doldu. Elimiz genişledi. Ben bu çocuk’da başka haller görüyorum “” dedi. Hakikaten Muhammed   (s.a.v.) in yüzü nuranî, sîması rûhanî idi.                                                               

Bir gün Halime dikkatsizlik etmiş, Hz. Muhammed (s.a.v.) ın süt kardeşi Şeyma ile birlikte öğle vakti evden çıkarak kuzuların yanına gitmişdi. Geldikleri zaman Halime Şeyma’ya kızdı.

-- Niçin böyle güneşin en kızgın bir vaktinde dışarı çıktınız. “” dedi. Şeyma da

     -- Biz hiç sıcak görmedik. Kardeşimin başı üstünde bir parça bulut dolaşıyor. O nereye giderse Bulut da beraber gidiyor. Nerede durursa Bulut da beraber duruyordu. Buraya kadar  da hep gölgede geldik demişdir.

Beş yaşına kadar Halime’nin yanında kaldı. Altı yaşında iken annesi ile birlikte, Medine’de bulunan akrabalarını ziyarete gitmişler ve bu sırada. Babası Abdullah’ın kabrini de ziyaret etmişlerdir.

Amine’nin Medine’de Beni Neccar kabilesinde akrabaları vardı. Bir aralık hem onları ziyaret etmek, hem de yetim çocuğa yüzünü görmek nasip olmadığı babasının mezarını ziyaret ettirmek maksadı ile Mekke’ye gitti. Çocuğunu ve Ümmü Eymeni’de yanına aldı. Medine’ye varınca orada bir ay kadar misafir kaldılar. Mekke’ye dönmek üzere yola çıktı.       
               Amine ile küçük çocuğu ve Ümmü Eymen’i taşıyan küçük kafile kızgın çölleri aşarak Mekke’ye doğru gitmeye başladı. Bir akşam üzeri Medine’den 23,00 mil  yani 37 km. uzaklıktaki EBVA denilen köye geldiler. Akşam o köyde kaldılar. Fakat Amine şiddetli bir hastalığa yakalanmıştı. Öleceğini anlamıştı

      Rabbın seni yetim bulup, Barındır madı mı? Şaşırmış bulupt a  doğru yolu göstermedi mi?

Fakir iken seni en zengin yayapmadımı?  Yetime gelince, sakın onu üzme  Yoksula gelince sakın onu azarlama  Rabbının nimetine (ihsanına) gelince, onu minnet ve şükranla an „“ Duha-6-11

Dedesinin vefatından sonra sonra Hz. Muhammed (s.a.v)  i amcası Ebu Talib yanına aldı. Kendi öz evlatlarından ayırdetmeden O’na bakmağa başladı. Hatta kendisi ticaret yapmağa gittiğinde bile, gözü arkasında kalmaması  için onu da  beraberinde götürüyordu. Henüz on iki yaşına gelince amcasıyla bir ticaret kervanı ile ŞAM’a giderken BUSRA denilen yerde konakladılar. Burada BAHİRA isminde rahib ile karşılaştılar.                                                          

Baba öksüzü olan ciğer paresini yanı başına oturtu. Şefkat dolu gözlerle onu baştan ayağı süzdü. Oğlunu öptü.,yüzünü gözünü kokladı, parçalanan bağrına basarak analığın bütün hararet ve şefkatiyle onu okşadı. Bu anne kalbinin bütün şefkatini yavrusuna sunmak, ruhunun bütün hassasiye tini ona vermek istiyordu..Daha ana karnında iken babasını kaybeden bu yavrucak şimdi de anneden mi mahrum kalacaktı. Anne bu acıyı hisseder gibi oldu ve oğlunun yüzüne tekrar baktı. Bir daha göremeyeceği biricik oğlunun masum yüzüne baka baka genç anne şu manada bir şiir okudu.

                    „“Her yeni eskiyecek ve her şey fena bulucaktır.          
                                                       Bende öleceğim fakat gam yemem

                                                                                     Temiz bir çocuk doğurdum                                         
                                                                                                                   Dünya’ya bir büyük hayır bırakıyorum.”

Bu sözleri söyledikten sonra fani hayata gözlerini kapadı.  Amine EBVA köyüne defnedildik- ten sonra Ümmü Eymen çocuğu alarak üzüntülü bir halde Mekke’ye döndü. Bundan sonra Anne ve baba’dan öksüz kalan Hz. Muhammed (s.a.v.)i  dedesi Abdülmuttalib yanına alarak  sevgili torununu büyütmeye başladı.        Bu sırada 80 yaşlarında olan dedesi de 2 sene himaye ettikten sonra 82 yaşlarında iken vefat etti. 8 yaşında ikende dedesinden yetim kalan Hz. Muhammed (s.a.v.) in yetim kalmasını Kur’anı Kerim de şöyle anlatır.                                           

            Bahira, Ebu Talib’e bazı sorular sorarak                 
            --Bu çocuk Peygamberlerin sonuncusu       (Hatemül Enbiya olacaktır.) Şam Yahudileri arasında O’nun vasfını bilir ve alametlerini tanır kahinler vardır. Belki İhanet etmek sevdasına düşerler. Sen O’nu Şam’a götürme, Buradan geri dön  dedi. Ebu Talib de   Bahira’nın sözünü tutarak orada alış verişini yaptı. Şam’a gitmeden geri döndü                                                        
            Hz. Muhammed (s.a.v.) bir çok kere ticaret kervanı ile birlikte gidip gelmiştir. Bu seyahatlerin hepsi de o’nun üzerinde derin izler bırakıyor,  gittiği yerler de ve gördüğü insanlar hakkında bilgi sahibi ediniyordu.                          Her gidişinde yanındakiler hep o’nun yüksek ahlakını tavır ve hareketlerini, fazilet ve mizeyetlerini görüp beğenmişler ve kendi aralarında  konuşmaya başlamışlardır. O’ nun yüksek ahlakı ve kimseye nasib olmayan faziletleri, dillere destan olmuşdu. O’ nun ileri de büyük bir şahsiyet olacağını herkes söylüyordu.

Daha çocukken öksüz ve yetim kalan Muhammed (s.a.v) in hiç bir hali diğer çocukların haline benzemiyordu. O’nun bu hali etrafına derhal itimat telkin ediyor. Daha çocuk iken kendisine Muham med’ül emin ( doğru dürüst Muhammed ) lakabı veriliyor. Her yerde bu isimle çağrılıyordu. Çocukluk ve gençlik çağında kimsenin kalbini kırmayışı, yalan söylemeyişi, kimsenin hakkını üzerine geçirmeyişi, herkesi kendisine hayran bırakıyordu.

       Amcasının yanında  ticaretle uğraşan Muhammed (s.a.v.) daha sonra Mekke’nin ileri gelenlerinden ve zengin olan Hatice namında kırk yaşında ki dul bir kadının ticaret kervanı nın başına getirilerek ticari ortaklık yapmaya başladı. Birkaç kez kervanla ŞAM a ticaret için gitmişdi.                                                            
       
               Bu sırada Muhammed ( s.a.v.) 25 yaşında idi. Bir ticaret dönüşü hesap verdikten sonra Hatice’nin kölesi Meysere tarafından ve diğer kervan ehli de    (Muhammed sa.v.) in doğruluğunu kendisinde olan yüksek ulvi vasıfları yolculuk esnasında olup bitenleri anlattılar.                                                              
   
             
Bunun üzerine Hatice O’ nunla evlenmeyi gönülden geçiriyor.Bu gönül sırrını en yakın arkadaşı Münye’nin kızı Nefise’ye açtı. O da Hz.Muhammed (s.a.v.) ile görüşüp meseleyi anlattı. O’ da amcası Ebu Talib’e söyleyerek müşavere ettiler. Neticede  Hz. Hatice de evlenmeye karar verdi . Söz kesilerek düğün hazırlığı başladı.

Nikah akdi için lazım gelen şeyler görüşüldü. Bundan sonra da Hz. Muhammed Aley. ile Hatice arasında en samimi bağlarla bir yuva kurulmuş oldu. İslam kadınlığının bir numunesi olan Hatice kocasına bütün varlığı ile bağlanmış, onun en sıkıntılı zamanlarında dahi en güzel dert ortağı olmuştur.

Her neye baksa orada Allah’ın varlığını, Allah’ın kudreti ve iradesini seziyor. Artık insanların içinde durmak istemiyordu. Bunun için de Mekke’ye bir kaç kilometre mesafede bulunan Hira NUR dağındaki mağaraya çekiliyordu.

Muhammed (s.a.v.) kırk yaşını bitirmek üzereydi. Ramazan ayı gelmişti. Adeti üzere Hira dağındaki mağaraya giderek tefekküre dalmış, rabbini düşünüyor ve o’na ibadet ediyordu. Ekseriyyetin kavline göre Ramazan ayı’nın yirmiyedinci  Pazartesi gecesi Hira dağındaki ıssız,  kimsesiz ve sessiz mağarada rabbinin huzurunda  tefekküre dalıp kendinden geçmişti.

Bu sırada birden bire heybetli ve tesirli bir ses duydu. Karşısında Allah’u Teala’nın emri ile O’na görünen Cebrail Aley.ı gördü. Cebrail Aley.da Muhammed (s.a.v.) e « oku « dedi. O da Ben okuma bilmem dedi. Bu hitabı izzetin, azametin karşısında dehşetler içinde kaldı. Bunun üzerine Cebrail  Aley. Hz. Muhammed (s.a.v.) i kolları arasına alarak tepeden tırnağa takatı kesilinceye kadar sıktı ve bırakarak OKU dedi. Aynı cevabı vererek «  Ben Okuma bilmem «   dedi. Melek o’nu tekrar kolları arasına aldı. Tepeden tırnağa takatı kesilinceye kadar sıkdı. Bırakarak yine OKU dedi. Bu üçüncü emir karşısında daha fazla dehşet ve korku içinde kalan Muhammed (s.a.v.)  «  NE OKUYAYIM » dedi. Bunun üzerine Cebrail Aley. seslerin ve okuyuşların en güzel bir ahengi ile :  

Hz. Muhammed Aley.ın Hz. Hatice ( r.a.) madan ikisi erkek, dördü kız olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir. Bunlar Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye , Ümmügülsüm ve Fatıma’ dır. Bunlardan Kasım, Abdullah Bi’set den sonra daha çocukken vefat etmişlerdir.Muhammed (s.a.v.) daha sonra Mariye adlı bir kadınla evlenerek İBRAHİM adında bir oğlu daha olmuşdur. Kendi hayatta iken çocukları vefat etmiş olup, yalnız FATIMA (r.a.ma) kendisinden sonra mevlasına kavuşmuştur.

İçinde yaşadığı millet son derece cahil ve ahlaksız idi. Allah ve Peygamberin ne olduğunu bilmezlerdi. İnsan öldürmeyi, yağmacılığı ve her türlü kötülüğü kendilerine iş edinmişlerdi. O zaman Mekke ve arap kabileleri taşlara, ağaçlara, yıldızlara, aya, güneşe taparlar ve onları ilah diye tanırlardı.                 

          Içinde yaşadığı insanların ahlakını hiç sevmiyor. Ve onlardan iğreniyordu. Hele putların amansız bir düşmanı idi. Kabe’de üçyüzaltmış dan ziyade put vardı. Bir aileyi teşkil eden fertlerin hepsi onlara tapınır. Ve onlardan meded umarlardı. İçki araplar arasında en çok kullanılan bir şey idi. Her Arab’ın evinde bir kaç içki fıçısı bulunurdu.

Muhammed Aley.ın yaşı ilerledikçe ahlakı da daha ziyade yükseliyor. Kalbinden doğan Allah sevgisi bütün vücudunu sarıyordu.                                                   

« « Yaratan Rabbinin adıyle Oku , O insanı bir Kan pıhtısından yarattı.. Oku Rabbın nihayetsiz kerem sahibidir ki kalemle yazı yazmayı öğreten o’dur.  

İnsana bilmediğni o öğretdi. « Alak 1-5 ayeti kerimelerini okudu ve ortadan kaybolup gitti.

Hz. Muhammed (s.a.v.) bu ilk vahyin verdiği korku, endişe ve dehşet içinde büyük bir heyecanla evine geldi. Hz. Hatice’ye  BENİ ÖRTÜNÜZ, Beni Örtünüz deyince üstünü örttüler. Biraz yatıp uyudu. Uyanınca titreme ve korku geçmişti. Bütün olanları Hatice’ye anlattı. Bana bir zarar gelecek, öldürecek diye korktum dedi. Hz. Hatice’de o’nu teselli ederek.

« « Hayır Hayır  sen korkma. Sebat et. Canımı yedi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki... Allahu Teala seni asla utandırmaz. Sana iyilik yapar. Çünkü sen kötü bir adam değilsin. Sözün doğrusunu söylersin. Hısım ve Akrabalarını gözetir., insanların işini görür, muhtaçlara yardım edersin. Misafirleri ağırlar, hayatnı şerefle kazanırsın. Başkalarını doğru yola sevk eder, felakete uğrayanların yardımına koşarsın. Emanete hiyanet etmezsin. Allahu Teala böyle faziletli bir kulunu mahzun etmez. » »  dedi.                                        

Hz. Hatice teselli edici bu sözleri söyledikten sonra O’nu alıp amcasının oğlu VARAKA İbni Nevfel’e götürdü. Bu adam Tevrat ve İNCİL’i çok okumuşdu. İbranice bilirdi.  Peygamberler hakkında bilgisi çokdu. Hak aşıkı idi. Gözleri sonradan görmez olmuşdu.  Görüp işittiklerini birer birer ona anlatdı.    O da bunları tamamıyle dinleyince.  

« «  Gördüğün şey vaktiyle Hz. Musa aleyhisselam’a gelen melekdir. Sen Allahu Teala’ nın rasulü ve peygamberi olacaksın. Keşke sen Peygamberliğini ilan etdiğin zaman sağ olsam da kavminin seni yurdundan çıkaracağı zaman sana yardım etsem. « « Dedi. Hz. Muhammed (s.a.v.) de

-- Onlar beni yurdumdan çıkaracaklar mı. ?. dedi o da

-- Evet  senin gibi Vahy Tebliğ etmiş hiçbir kimse yokdur ki düşmanla uğraşmasın. Senin Da’vet günlerine yetişirsem  Sana son derece yardım ederim. Cevabını verdi. Fakat aradan çok geçmeden Varaka İbni Nevfel vefat etmiş ve Rasulüllah (s.a.v)in avetine yetişememiş tir. Bu konuşmalardan sonra  dönüp  evlerine gittiler.  Bundan sonra vahy bir müddet kesildi  ki  bu zamana   fetreti vahy  denilmektedir.Hira dağındaki ilk vahiyden sonra aradan epeyce uzun bir zaman geçtiği halde Hz. Muhammed s.a.v. hiç bir şey görmedi. Vahiy bir müddet kesildi.

 

 Artık Hz.Muhammed (s.a.v.) Rasulüllah olduğunu anlamış, Büyük vazifesinin başlayarak peygamberliğini ilan etmesi emrolunmuştu. Halkı Allah’u Teala’nın ulvi dinine davet edecekti. Bunda hiçbir şüphesi kalmamıştı. Allah’u Teala Hz.lerinin emri ilahi’sini yerine getirecek, bütün beşeriyyet tarihini baştan başa değiştirip insanlara yeni bir istikamet gösterecekti. Ama tamamen cahil ve ahlaksız, hiçbir şeyden haberi olmayan bir kavim içerisinde yetişmişdi. Okuyup yazma bilmiyor, ümmi idi. Fakat Allah’u Teala Hz.leri O’nu yetiştirmişdi. Bunun için ilk emri alır almaz ortaya atılarak.

-- Ey insanlar... Biliniz ki Allah birdir. O’ndan başka ilah, o’ndan başka tanrı yokdur. Ben O‘nun Rasulü’yüm. O’nun emirlerini size bildiren, size ulaştıran elçiyim. Allah’ın birliğini ve benim peygamber olduğunu kabul ediniz. Allah’dan başkasına tapmayınız. Babalarınızın, dedelerinizin       gittikleri yanlış yoldan dönünüz. Putlara tapmaktan vaz geçiniz. Kötü huyları bırakınız. Ben size ne söylersem Allah’dan söylüyorum. Sizi ve bütün yerleri, gökleri yaratan yalnız Allah’dır. O’nun emirlerini tutanlar selamete erecek tutmayanlar sapkınlıklarının cezasını göreceklerdir. Dedi. Ve etrafındakileri Allah’u Teala Hz.lerinin dinine davet etmeye, büyük vazifesini ifaya başladı

 Evvelce görmüş olduğu melek bir daha görünüp Allah’u Teala’dan bir emir getirmedi. O’nu bir kere daha görmeyi çok arzu ediyordu. Vahyin arası uzayınca « «  Aceba gördüğüm Melek değil mi idi .Bana bir hal olmuşdu « «  diye şüpheye düştü. Merak etmeye başladı. Kendisini hüzün ve gam istila etdi. Çok sıkılmaya başladı. Bu arada israfil (a.s)’ın ara sıra kendisine görünerek O’nu teselli ettiği rivayet olunmaktadır. Bu hal bir müddet devam etti fakat üç sene kadar devam etmiştir.

Hz. Muhammed (s.a.v.) bir gün yolda giderken yükseklerden bir ses işitdi. Başını kaldırıp bakdı. Evvelce Hira dağındaki mağarada gördüğü meleği gördü. Evvelki kadar olmamakla beraber yine korktu. Ve titredi. Hemen eve gelip yattı ve üstünü örttü. Cebrail Aleyhisselam gelip o’na tekrar göründü ikinci Vahyi getirerek   

  Ey bürünüp sarınan ( Habibim ) Kalk artık- kafirleri azab ile korkut. Rabbini büyük tanı.  Ve Elbiselerini  temizle.

 Azaba sebeb olacak günahlardan artık uzak ol. ( Müddessir- 1/5 ) ayeti kerimelerini okudu

              « «  Sen en yakın akrabalarını inzar et. Şuaara-214

 Sana tabi olan Mü’minlere ( rahmet ve himaye ) kanadını indir. Şuara-215

 Şayet sana isyan ederlerse Ben sizin yapa geldiğinizden çok uzağım de. « «  Şuara – 216 Emri ilahisi ile en yakın akrabalarından İslam’a davete başladı.

             << Şimdi sen ne ile emrolunuyorsan - onu ( kafalarını çatlatırcasına ) apaçık bildir.         

 Müşriklere aldırış etme. >> Hicr – 94.  emri ilahiyi aldıktan sonrada Amcaları dahil olmak üzere bütün Abdulmuttalib ailesini iki kere evine yemeğe çağırdı. Yemekten sonraki sohbet esnasında bir sırasına getirip onları, Allah’u Teala’ya ibadet etmeye davet etti. Her ikisinde de Ebu Leheb kızarak sözünü kesdi ve toplantıyı dağıttı. Bu toplantılardan bir netice alamayan Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’u Teala’nın emrine uyarak hemen Harem-i şerif’e koştu.           
                         
                                           
              Safa tepesine çıkarak bütün Kureyş kabilelerini, yakın akrabalarını oraya çağırdı. Herkes
MÜHİM BİR HABER VAR .MUHAMMED (s.a.v.) BİZİ ÇAĞIRIYOR diyerek Safa tepesine koşdular. Gelmeyenler de başka birini gönderdiler. Amcası Ebu Leheb’de oraya geldi. Herkes toplandıktan  sonra Hz. Muhammed (s.a.v.) ayağa kalkarak

 -- Ey kavmim… Ey Abdulmuttalib ve Abdülmenaf oğulları, Ey Teym, Mahzum, Zühre ve Esed oğulları, eğer şu dağın arkasında bir düşman var desem sözüme inanır mısınız?  Orada bulunanların hepsi birden

-- Evet inanırdık. Yalan söylediğini hiç görmedik. Sen asla yalan söylemezsin. Dediler... Bunun üzerine Hz.Muhammed s.a.v. de onlara

-- Öyle ise biliniz ki Allah’u Teala beni peygamber intihab etdi. Bana Melek vasıtasıyla kendi kelamını gönderdi. Bana en yakın akrabalarımızı inzar etmekle emir buyurdu.İnsanları hak din olan İslam dinine da’vet etmemi emretti. Allah birdir. Başka tanrı yoktur. Ben de size ve bütün insanlara o’nun peygamberiyim.

Allah’a yemin ederim ki nasıl uykuya yatıyorsanız bir gün öylece ölecek ve sonra uykudan uyanır gibi yine dirilerek yaptıklarınız- dan hesap vereceksiniz. Şu anda iyi biliniz ki ebedi bir cennet ve cehennem vardır. Öldükten sonra iyiler cennete kötüler cehenneme gideceklerdir. Önümüzdeki kıyamet gününün azabı ile sizi korkutmaya me’murum.

 Hz. Muhammed (s.a.v.) kendisine iman eden Ashab-ı Kiram ile birlikte Harem’i Şerif’e giderek orada Allah’u Teala’nın birliğini ilan etmemiş ve tekbir seslerini göklere yükseltmişti. Bu hareketi Ka’beye ve içerisinde bulunan putlara hakaret sayan müşrikler, Rasulüllah’a hücum etmişler ve o’nu öldürmeye kasdetmişlerdi. Bunu gören Haris İbni Hale, hemen koşarak Rasulüllah’ı kurtarmaya çalışmıştı. Bu defa hücumunu O’na çeviren müşrikler kılıç darbeleri ile o’nu şehit ettiler. Rasulüllah’ın gözleri önünde kanları Harem’i Şerif’e dökülen ilk İslam Şehidi bu Haris İbni Hale ( r.a.) olmuşdur.

İlk müslümanların ma’ruz kaldıkları işkenceler çok ibret vericidir. Allah birdir. Dedikleri için onlara yapılmadık eziyet ve işkence kalmamıştır. Bilhassa kimsesiz ve garib olanlar, kendilerine arka çıkacak adamları bulunmayanlar, müşriklerin daimi takibine uğramışlardır. Aç bırakmak, susuz bırakmak, döğmek, söğmek, kızgın kumlar üzerine yatırıp, sürüklemek en basit işkenceleri idi.

Bir gün Hz. Muhammed  (s.a.v.) Kabenin yanında namaz kılarken, müşriklerin azılılarından biri olan Ukbe İbni Ebi Muayd Gelip boynuna abasını atmış, sonra dolamış, yere yıkarak boğacak bir hale getirmişti ki Hz.Ebu Bekir ( r.a.)hemen yetişip kurtarmıştır.

Benim Allah’u Teala’dan getirdiğim din ve şeriat, dünya ve ahirette sizi selamete çıkaracaklardır. Allah’u Teala’nın birliğine ve benim Rasulüllah olduğuma iman edenler, kendisini azab’dan kurtaracak, iman etmeyenler ise çok şiddetli bir ceza göreceklerdir. Bu işi benim ile birlikte üzerimize almaya ve bana yardım etmeye hazırmısınız. Dedi. Bu sözleri işitince şaşırıp kaldılar. Yalnız on üç yaşlarında bir çocuk olan Hz. Ali ( r.a.) hemen ayağa kalkarak

-- Gerçi benim görüşüm, kısa kollarım ve bacaklarım zayıf, yaşım buradakilerin hepsinden küçükdür. Fakat bu işde ben sizinle beraberim. Size yardım edeceğime söz veriyorum. Dedi Bunun üzerine orada bulunanlar alay edip güldüler.

-- Bunlar ne akılsız insanlar, Kırk yaşını geçmiş bir adamla on üç yaşlarında bir çocuk bize eski dinimizi terk ettirecekler. Dünyanın kanunlarını töresini değiştirecekler. Bu hiç olur mu ?.

Daha evvel kızgın bulunan Ebu Leheb de büsbütün kızarak ağzını bozdu. Ve  Yuh sana, helak olası , günümüzü zehir etdin. Bizi buraya bunun için mi topladın. “” dedi . Resulüllah’ın hatırını kıracak acı ve yakışık almayacak sözler söyledi. Bundan sonra hepsi de oradan dağılıp gittiler. Allah’u Teala’nın rasulüne hakareti ve eziyeti artırdılar. Fakat O bundan asla me’yus olmadı, korkmadı ve ilahi vazifesini tebliğe devam etdi.

       Bir gün Ümeyye İbni Halef, Yine Bilali Habeşi’ye işkence yaparken Hz. Ebubekir  r.a. gördü ve        --Allah’dan kork , buna eziyet etmekten eline ne geçer. dedi.

-- O da. Bunun bu azaba düşmesinden sen mes’ulsün çünkü o’nu putperestlikten sen vaz geçirdin kölemdir, istediğimi yaparım. Eğer acıyorsan satın al “” dedi. O’ da beyaz bir köle ile  dörtyüz dirhem altın mukabilinde satın aldı. Elinden tutup.

-- Ey Kureyş şahid olun. Bunu Allah rızası için azad ettim. Dedi bu suretle de Bilali Habeşi hürriyetine kavuşmuş oldu. Yine İlk Müslümanlardan YASİR, kendisine yapılan insafsız işkencelere dayanamıyarak şehid oldu.                                                          
                 Kocasının bu halini gören S
ÜMEYYE de, işkence esnasında ızdırabın tesiri ile, Ebu Cehil’e ağır sözler söyledi. Bunun üzerine bacaklarından iki deve ye bağladılar. Develeri aksi istikamete sürdürdüler ve ortasından harbe ile vurarak şehid ettiler. Oğulları Ammar’da aynı şekilde işkencelere  dayanamadığı için onların sözüne uyarak putlarını hayırla andı. Bunun üzerine serbest bırakdılar. Bu durumu sahabeden biri Peygamber Efendimize         

-- Ya Rasulellah Ammar kafir olmuş, şeklinde Haber verince, Peygamberimiz    

          -
- Hayır hayır Ammar tepesinden tırnağına kadar, iman doludur. İman onun etine ve kanına kadar işlemiştir.  Buyurur.

Biraz sonra AMMAR ağlayarak Hz. Muhammed s.a.v.in huzuruna gelerek durumu anlattı. O ‘ da

-- Kalbin iman ile mutmain olduktan sonra bunda beis yoktur. Dedi. Bu sırada Nahl Suresinin         

                „“ Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkar ederse  Kalbi İman ile dolu olduğu olduğu halde (İnkara) zorlanan başka

         Fakat  kim kalbini kafirliğe  açarsa Allah’ın gazabı bunlaradır. Onlar için  büyük bir azab vardır. „“ mealindeki 106. ayeti celiylesi nazil oldu.                        

Biraz önce zikrettiğimiz eziyetler, ilk müslü manlara yapılan eziyetlerin belki de binde biri değildir. Bu eziyetlere rağmen, hiçbir mü’min imanından dönmemişdir. Onların bu eziyetlere katılmala- rının sebebi neydi. Aceba.?. eskiden beri mensubu oldukları dinlerinin batıl, İslam peygamberi nin tebliğ ettiği dinin hak olduğunu kalbleriyle tasdik, dilleriyle ikrar etmeleriydi.

Bunun üzerine Hz. Muhammed s.a.v. hemen Hz. Ali (r.a).ı çağırdı Bazı kimselere ait olmak üzere yanında bulunan emanetleri o’na verdi. Sabah olunca da onları sahiblerine vermesini söyledi. O’na                  
 
           
-- Ben bugün Allahu Teala’dan emir aldım Mekke’yi terkedip Medine’ye gideceğim. Bu emanetleri yerine ver. Sonra sende durmayıp gel. Sen bu gece benim yatağımda yat. Benim örtüm ile örtün.“ dedi.            
               Kendiside Kureyş müşriklerinin mel’un emellerinden kurtulduktan sonra bir yere gidip gizlendi.
Giderken Kabe’ye uğradı    

                  
-- Mekke. Bütün dünyada en çok sevdiğim yer senindir. Fakat  senin evladların senin duvarların arasında Huzur içinde bırakmıyorlar. „“ dedi. Ertesi günü Ebubekir (r.a.) ı da almak için evine gitdi. Akşama kadar evinde kaldılar. Gece olunca evin arkasındaki pencereden çıkarak izlerinin takib edilmemesi için de yalın ayak olarak parmak uçlarına basa basa gizlice sevr dağındaki bir mağaraya gitdiler. Peygamberimizin Mekke’den bu çıkışı Bi’setin on üçüncü yılında Sefer ayının 27 sinde Perşembe günü  (Perşembeyi Cuma’ya ) bağlayan gece vuku bulmuştur.                                                     

Hz. Muhammed s.a.v.in evini saran ve o’nu öldürmeye kalkışan cinayet gözcüleri, Rasulüllah (s,a,v,) in yatağında Hz.Ali (r.a.) ı görünce şaşırıp kaldılar, ve neye uğradıklarını bilemediler.                                  

Hak olan bu dine körü körüne, taklit ile değilde iz’anla, idrak’le  şuur ve tam bir teslimiyyetle  bağlanmalarıydı. Gerçek saadet ve selametin Allah’a imanda olduğunu anlamalarıydı. Esaret zinciri altında inim inim inleyen kölelere gerçek hürriyeti İslam’ın getirdiğini gözleriyle görmeleriydi. Ve son olarak Bu gerçek mü’minlerin imanlarını, hert ürlü  menfaatlerinin üzerinde tutmalarıydı.

Bununla beraber, kendilerine yapılan işken- celerden artık dayanılmaz bir hal almıştı. Bunun üzerinePeygamber efendimiz biricik ashabına başka memleketlere hicret etme müsadesini vermişdi. Ashabın bütün mallarını, mülklerini bırakarak hicret etmeleri de, yine imanlarının icabı oluyordu.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicret etmesine izin verildi. Ve Hz. Ebubekir (r.a.) ı da beraberinde götürmesi emrolundu Bunu müteakipte Kur’anı Kerim’in şu ayeti celiylesi nazil oldu.                      

  „“ Ve şöyle  de ; Rabbim gireceğim yeredürüstlükle girmemi sağla, Çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla     ve tarafından bana hakkıyla yardım edici bir bir kuvvet  ver.“ İsra-80

        Hz. Ali (r.a.)ı tutup sorguya çektiler. Müsbet bir cevap alamayınca da bir müddet hapsettiler.  Fakat kısa bir zaman sonra Ebu Leheb’in tavassutu ile serbest bırakıldı. Hz. Ali ( r.a).ın sorguya çekilmesinden hiç bir ip ucu elde edemeyen Kureyş müşrikleri ertesi günü Hz. Ebubekir (r.a.) ın evini basdılar. Oradan bir haber alamayınca da Mekke’de her tarafı aradılar. Yakalayanlara yüz deve mükafaat vereceklerini ilan ettiler. İz arayıcılar gönderdiler. Fakat yine hiç bir yerde bulamadılar. En sonunda KURZ İBNİ ALKAME adında meşhur bir iz arayıcı Kurayş müşriklerini izleri takib ede ede SEVR dağındaki mağaranın önüne kadar getirdi. Ve Müşriklere                      
               -- Aradığınız şahıslar Buradan öteye Geçme- mişlerdir.Ya göğe çıkmışlar veya yere batmışlardır„“ dedi

Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Hz. Ebubekir     (r.a.) Sevr dağındaki bu ıssız mağaraya gelip saklandıktan sonra Allah’u Teala’nın emri ile bir örümcek ağıını mağaranın giriş kapısına germiş, bir ağaç mağaranın ağzına dalını uzatmış, Ve yabani bir güvercin de gelip mağaranın ağzında bir yere yumurta bırakmıştı. Bu suretle mağaraya en ufak bir şey’in dahi girmiş olduğuna ihtimal verilmeyecek bir durum hasıl olmuşdu. Kureyş müşrikleri bu hali görünce içeri girip girmemek de tereddüt ettiler. Aralarında bulunan UMEYYE İBNİ HALEF’ de         

-- Allah size Akıllar versin. Şu örümceğin ağına baksanıza bunlar Muhammed s.a.v. doğ-madan gerilmiş, güvercinler de yuva yapmış, Eger içeriye bir insan girseydi, ne bu örümceğin ağı, ne de güvercinin yuvası kalırdı. Dedi.                                                            
           Bu suretle Kureyş müşrikleri biraz daha münakaşa ettikten sonra mağaranın içerisini aramaya lüzum görmeden geri dönüp gittiler.  

Halbuki Peygamberimiz ve Hz, Ebubekir  (r.a.) onları görüyor ve gürültülerini işitiyordu. Durumun fenalığından endişe Eden Hz. Ebubekir                  
            -Ya rasulellah, Beni öldürseler ehemniyeti yok. Ben bir şahsim. fakat Allah etmesin sana bir zarar getirirlerse bütün ümmetin helakine sebeb olurlar. “” demişdi. Buna mukabil Rasulüllah da  
                                 
            --Tasalanma hiç şüphe yok. Allah bizimle beraberdir. “” diyerek teselli etmiştir. Hz.Ebubekir          
            -- Ya Rasulellah Eğer içlerinden birisi önüne baksaydı. Bizi görürdü. Dedi. Rasulüllah s.a.v, de      

--Biz iki arkadaşız amma bir üçüncümüz daha vardır ki o da Allah’u Teala’dır. Dedi.

Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Hz. Ebubekir mağarada üç gün kaldılar. Hz. Ebubekir (r.a.)in oğlu Abdullah geceleri mağaraya gelir. İki arkadaşı ile orada kalır. Kureyş’den aldığı haberleri onlara bildirir. Şafak sökerken de MEKKE’ye gider. Orada sabahlardı. 

 Üçgün kimseye söylemeyeceğine de yemin etdi. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.) de    

--- Ya Rabb, sözünde sadık ise halas et. diye dua etti. Süraka İbni CUŞUM bu halden kurtuldu.Geri dönüp gitti. Arkadan gelen kafir                                                               
           ---Ben buraları aradım, kimse yoktur, başka yerlere gidelim.
dedi. Ve onları
yollarından çevirdi. Aradan zaman geçince Ebu CEHİL, Süraka İbni CUŞUM’un bu hareketini öğrendi. Çok kızdı. Ve hakkında hicviyeler söyledi. O’ da

-- Eğer atımın ayaklarının nasıl yere gömüldüğünü görseydin sen de Muhammed s.a.v.in Peygmberliğine iman ederdin. Diye cevap verdi.                                          
        Yüz deve mükafaatın peşinde koşan ikinci bir kafile de yetmiş kişilik bir atlı gurubu idi. Başkanları
BÜREYDE idi. Hz. Muhammed s.a.v. ile karşılaşınca bir kaç kelime konuşdu. Peygamberi Zişan onu İslam dinine davet etti. Onlarda bu konuşmaların tesiri altında kalarak müslüman oldular.                                              
           Büreyde ve arkadaşları sancaklarını çekerek himayelerine alarak bir hayli götürdükten sonra küçük kafileyi
MEDİNE ye uğurlayarak geri döndüler. Kafile giderken bir çobana rast geldi. Ondan süt istediler. Çaban da

            -- Sağılır koyunum yok. Şurada bir keçi var. Onunda sütü kalmadı. dedi.. Hz. Muhammed s.a.v. de            
              --
Keçiyi getir dedi. BİSMİLLAHİR RAHMANİR RAHİYM diyerek keçinin memesini tutup sağdı.

Üç gün sonra Abdullah İbn-i Uraykıd ’ın kılavuzluğu ile  develere binerek yola çıktılar. Amir ibn-i Füheyre’yi de yanlarına aldılar. Dört Kisi ile birlikte sahil yolunu takib ederek yollarına devam etmeye başladılar.

Kureyş müşrikleri de boş durmuyorlardı. Her tarafta   arıyor, bulanlara yüz deve  mükafat verceklerini de ilan ediyorlardı.Yüz deve mükafatın sevdasına  kapılarak Süraka İbni CUŞUM derhal atına binmiş,  sahil yolunda  giden  kafilenin arkasına düşmüştü. Kafile’ye yetişti. Fakat tam bu sırada atının ayakları sürçdü. Kendisi de yere yuvarlandı. Bunun üzerine kalkıp okunu alarak falına bakdı. Böyle hallerde EZLAM denilen fal okunu atarak onun durumuna göre hareket ederlerdi. Fal iyi çıkmadı. Yüz deve mükafaata dayanamayarak atını tekrar sürdü.  Bu sefer atıının ayakları dizlerine kadar kuma gömüldü. Olduğu yere çakılıp kaldı. Ne kadar çalışdı ise de kurtarması mümkin olmadı. Falına baktı yine iyi çıkmadı. Yaptığı işe pişman oldu. Rasulüllah s.a.v. den eman dilemek mecburiyetinde kaldı.              

---Ya Muhammed s.a.v. bu iş senin bedduan ile başıma geldi. Rabbine dua et de bu felaketten kurtulayım. Eğer bu halden kurtarırsan sizi takib etmekten vazgeçeceğim. Arkadan sizi tutmak için gelenleri de geri çevireceğim. Dedi.

      Süt geldi ve keçinin sütünde bereket hasıl oldu. Bunu gören çoban hayretler içerisinde kalarak

-- Sen kimsin dedi. 

-- Kimseye söylemezsen dedi. Çoban da söylemeyeceğine  söz verdi. Peygamberimiz (s.a.v) de

--  Ben Muhammed Rasulüllah’ım dedi. Bu cevabı alan çoban da

-- Ben şehadet ederim ki sen hak peygam- bersin  diyerek müslüman oldu. Onlarla beraber gitmeyi arzu etdi. Fakat Hz, Muhammed s.a.v. müsaade etmeyerek

-- Sonra gelirsin  dedi Medine ye doğru yollarına devam ettiler.                       

Hz. Muhammed  (s.a.v.) in Mekke’den hicret edip Medine’ye gelmekte olduğu haberi Medine halkı arasında yayılmış ve Medine halkı da bundan son derece memnun olmuşdu. Bunun için Medineliler her gün sabahleyin büyük misafirlerini karşılamak için şehir haricinde HARRE denilen mevkiye kadar gelirler,  öğleye kadar beklerler, sıcak basınca da me’yus ve ümitsiz bir halde geri dönerlerdi.                                       
           
                On günlük bir yolculuktan sonra Bi’setin on üçüncü yılında Rabiul evvel ayının on ikinci Pazartesi günü ( Miladi  622 ) tarihinde öğleye doğru küçük kafilesi ile birlikte Medine’ye bir saat mesafede bulunan
KUBA köyünde bir hurma ağacının altına konakladı.        

  Medineli Müslümanlardan beş yüz kişi buraya gelerek Pey.e kavuştular. Bir müddet dinlendikten sonra Yahudiler den birisi kendisine ait bir iş için kulelerden birinin üzerine çıkıp uzakları gözetlerken, Pey.le ashabının beyazlara bürünmüş olarak serap ve sisleri yara yara gelmekte olduklarını gördü. Yahudi, kendisini tutamayarak yüksek sesle

--- Ey arap cemaat.. İşte nasibiniz, devletliniz, gelmesini bekleyip durduğunuz ulu kişiniz geliyor.                  Diyerek haykırdı. Bu haberi alan Medine’liler çok sevindiler. Şehir baştan başa tekbir sesleri ile çalkalanmaya başladı. Ensar silahları ve bayramlıkları ile süslendiler. Mekke’den daha evvel hicret edip, Medine’ye gelen muhacirler ile birlikte karşılamak için KUBA köyüne geldiler. Bir çokları da özledikleri misafiri yeni görüyorlardı. Müslümanlar seviniyorlar, bayram yapıyorlar. Kuba köyü eşi görülmemiş şenlikler içerisindeydi.          
               Kuba köyünde Pazartesi gününden Cuma gününe kadar 12 gün kaldı. Burada kaldığı müddet zarfında yaptığı ilk iş bir mescid inşa etmek oldu. Bu mescidin yapılması için arsa olarak evinde misafir olarak kaldığı Gülsüm İbni  Hidmin  hurmalarını kuruttuğu yer seçildi. Hz. Muhammed s.a.v.Bu mübarek mescidin inşasında bir amele gibi çalıştı. Ashabı Kiram ise buna razı olmayarak

 Peygamberlerin gelmesi kesildiği  ilim azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı,  kıyametin kopma ve alemin sona erme zamanı yaklaştığı bir sırada, Allah, O’nu tam bir hidayet,  tam bir nur,  tam bir öğüt olan Kur’anla göndermiştir.                     

            Allah ve Resulüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah’a ve resulüne karşı gelen de azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür Size Allah’dan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana, en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah’ dan korunmayı emretmesidir. Allah’ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız. Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur.

Rabbından korkarak, ürpererek ibadet Eden kimse için Allah’dan korunmak istediğiniz Ahiret mutluluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde, Allah’ın hoşnutluğunu gözeterek, Allah ile arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da bu kendinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah azabından sizi korkutur. Allah kulları hakkında esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va’dini yerine getiren Allah’a and olsun ki bunda cayma yoktur. Çünki Yüce Allah     

“” Benim katimda söz değiştirilmez, ben kullara zulümkar da değilim“”Kaf–29 buyuruyor.

-- Ya Rasulellah Senin uğrunda canımız feda olsun. Veriniz biz taşıylalım. deyince  onları kırmamak için elindeki taşı verdi. Fakat o yine durmayarak aynı ağırlıkta başka taş yakalayıp, onu taşır, mescidin inşaasına yardım ederdi. Ashab-ı Kiram’ın büyük gayretleri ve Hz. Muhammed s.a.v.’in teşviki ile Kuba köyünde, umuma ait ilk mescid inşa edilmiş oldu. Burada yapılan mescid İslamiyet’ te Hz. Muhammed s.a.v. tarafından yaptırılan ilk mescid oldu. KUBA köyünde 12 gün kaldıktan sonra Medine’den kendisini karşılamaya gelen müslümanlar-dan yüz kişi kadar olan ashab-ı Kiram ile birlikte Medine’ye doğru hareket etdi.       
            
              Beni salim topraklarından geçerken Cuma namazının farz kılındığını ashab-ı Kirama tebliğ etdi.
Cemaatle birlikte namazı kıldı. Hz. Muhammed s.a.v. in ilk defa kıldığı, kıldırdığı,  ve ilk defa hutbe okuduğu Cuma namazı bu namaz olmuşdur. Bu yer halen Mescid’i Cum’a adıyla ma’rufdur. Burada yüz kişilik cemaate hitaben irad ettikleri beliğ hutbelerinde Allah’a hamdü sena’dan sonra şöyle buyurdular.

--- Hamd Allah’a mahsustur. Ben ona hamd eder, ondan yardım, yarlığanmak ve hidayet dilerim. Ona iman ederim., İnanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben  Allah’tan başka Tanrı olmadığına,   Onun bir olduğunaşeriki ve naziri bulunmadığına Muhammedin’ de o’nun kulu resulü olduğuna şehadet ederim.

  Şimdi ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah’dan korununuz. Kim Allah’dan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini büyültür. Allah’tan korunan kimse büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah’dan korunmak ise, insanı Allah’ın azab ve gazabından korur. Allah’dan korunmak yüzleri ağartır. Rabbı hoşnud eder,  dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız. Allah katında ifratlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da yalancıları bilsinler diye size kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah’ın size ihsan ettiği gibi, sizde ihsanda bulununuz.               
              Allah’ın düşmanlarına düşman olunuz. O’nun yolunda gereği gibi cihad ediniz. Sizi o seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki helak olan. Açık delillerle helak olsun. Sağ kalanda açık delillerle sağ kalsın. Allah’dan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah’ı anmayı çoğaltınız.   

Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah’la kendi arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise,  Allah üzerinde hükümleriniyürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder, İnsanlar ise Allah’ın üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allah’dan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. “”  buyurarak .Cuma namazını kıldıktan sonra Medine’ye doğru hareket etti.                

Medine’ye girerken herkes onun devesinin yularını tutuyor.

-- Hoş geldiniz safa geldiniz, ya rasulellah, bize buyurun ya rasulellah ”” diyordu. O’ da gülümseyerek                       -- Onu kendi haline bırakınız. O Allahu Teala tarafından memurdur. Gideceği yeri bilir. Durunuz bakalım nereye gidecek. “” diyor.                              Gönüllerini hoş etmeye çalışıyordu. Devesinin fakir bir  aile olan Halid ibni Zeyd r.a.’ın evinin önüne gelip orada çökdü. Herkes gelip O’nu tebrik etdi.             Resulüllah s.a.v.i kemali edeble, hürmetle misafir ettiler.Halid İbni Zeyd Muhammed s.a.v in hizmetlerinde bulunarak  O’ndan feyz alarak yetişmiş, alim ve fakih bir zat olarak yetişmiş ve gazvelere iştirak etmiştir. Hicdretin 50. senesinde ( İstanbul’un) fethine gönderilen İslam ordusuna iştirak etmiş, orada hastalanarak vefat etmiştir. Öteden beri müslümanlar tarafından ziyaret edilen mübarek medfeni bir aralık görünmez hal almıştı.                                              Daha sonra Fatih Sultan Mehmed O’nun kabrini bularak şimdiki türbesini yaptırınca Müslümanlar tarafından yine ziyaret edilmeye başlanmıştır.                      
                Hz.Muhammed(s.a.v.)Peygamber oluşunun ilk günlerinden sonra Allah’ın emirlerini tebliğ için daha çok mücadeleler vererek vazifesini ifa etmiştir.Hiç bir şey o’nu bu vazifesinden çevirmemiş tir.

     Ashabım kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Ayağımın altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmtutalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir.

Ashabım cahiliyyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu (amcazadem) Rabia’nın kan davasıdır.

İnsanlar… Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurmak gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan sakınınız.

İnsanlar.. Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Şu kadınları Allah emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların aile yuvasını, sizin hoşlanmadığınız her hangi bir kimseyi aile yuvasına alırsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilir- siniz. Kadınlarında sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü giyim ve giyimlerini temin etmenizdir.

Medine’ye hicretinden sonra da İslam’ı tebliğ için daha çok mücadele ederek, İslam düşmanı olanlara düşman olmuş, çeşitli gaza ve savaşlara maruz kalarak on yıl değerli topraklarda mücadele vermiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.)Hicretin 10.ncu yılı, 22 Şubat 632 tarihinde hac yapmak üzere Medine’den Mekke’ye hareket etti 8 günlük yolculuğun sonunda, yanında kızı Fatıma (r.a.)hüma muhterem zevceleri ve yüz bini aşkın Müslüman cemaatine Arafat vadisinde KUSVA isimli devesi üzerinde Veda Hutbesini irad ederek İnsan hak ve hürriyetlerinin ne olduğunu nereden ve kimden çıktığını bütün beşeriyete ilan etmiştir. Resulüllah (s.a.v.) Beliğ hutbelerinde:

“” Ey İnsanlar sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum belki bu haccımdan sonra sizinle ebedi olarak burada bir daha buluşamayacağım. İnsanlar Bu günleriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öylece mukaddestir. Her türlü tecavüzden korunmuştur.

Ashabım yarın rabbinize kavuşacaksınız ve bu günkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunun vurmayınız. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup ta işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

 Mü’minler, size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur’anı Kerimdir. 

Mü’minler: Sözümü iyi dinleyiniz. Ve iyi belleyiniz. Müslüman Müslüman’ın kadreşidir.Böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğerki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun. Ashabım kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İnsanlar… Cenab-ı Hak, Her hak sahibinin hakkını ( Kur’an da ) vermiştir. Var ise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah’ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların ilencine uğrasın. Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.

İnsanlar Rabbınız birdir. Babanızda birdir, Hepiniz Adem’in çocuklarısınız.Adem ise topraktandır Allah yanında en kıymetli olanınız, ona en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arab olmayana, Allah sevgisi ölçüsünden başka bir üstünlüğü yoktur.

-- İnsanlar yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz.“” Allahın elçiliğini ifa ettin. Vazifeni yerine getirdin. Bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şehadet ederiz.””                                              

( Bunun üzerine Resuli Ekrem Efendimiz şehadet parmağını kaldırarak, sonra da cemaat üzerine indirerek şöyle buyurdu.) Şahid ol ya rab… Şahid ol ya rab.. Şahid ol ya rabbi…

 Hz. Muhammed (s.a.v). Adeti olduğu vechile her yıl ramazan ayının son günlerinde on gün itikaf’a girerdi. Hicretin onuncu yılının Ramazan ayında ise yirmi gün itikaf’a girip ibadetini yerine getirdi. Aynı şekilde her sene Ramazan ayında Cebrail Aleyhisselam gelerek o zamana kadar nazil olan Kur’anı Kerim’i başından sonuna  değin bir kere okur ve dinlerdi.

Hicretin Onuncu yılının Ramazan ayında ise Kur’an’ı Kerim’in tamamını bugünkü tertip üzere iki kere okumuş ve dinlemişdir. Kendisi de ashabı Kiram’ını toplayarak Kur’anın tamamını bu günkü tertip üzere okumuş ve dinletmiştir. Bu suretle Kur’anı Kerim’in ilk toplanması yapılmıştır. Bu hadiseler de Hz. Muhammed s.a.v. in Vefatının yaklaşmış olduğuna işaret ediyordu ki

Hicretin On birinci yılının ilk ayları, onun hastalığı ve vefatı hadiseleri ile doludur. Veda Haccında Cum’a gününe rastlayan arefe günü Arafat’da Cebelürrahme’nin alt tarafındaki MEVKİF de öğleden sonra Vakfe yapıp henüz Vakfeden ayrılmadan ve güneş batmadan önce nazil ola

O zaman cenaze namazlarını kılmadığı ve aziz hatıralarını kalbinde yaşattığı uhud şehidlerini VEDA haccından döndükten sonra irtihaline yakın bir günde teker teker ziyaret ederek haklarında hayır dua etti. Ölü’ye namaz kılar gibi Cenaze namazı kıldı.

Bundan sonra da Medine’ye gelip Mescidi Nebevi de minbere çıkarak ölülere ve dirilere hitab eder gibi şu mealde bir hutbe okudu.           
                                 
               
Ey İnsanlar.. Bu alemde olan işler, Allah’ın kaza ve kaderine tabidir. Her şey vaktini bekler. Allah acele etmez. takdire galebe etmek isteyenler mağlub, ve mahcub Allah’a hile etmek isteyenler perişan olur.

Çok vasi olan Havzı Kevser’e sizden evvel ulaşacağım. Yarın hepimiz kevser havuzu kenarında buluşacağız. Evvel gidiyorum. Sizim hak yolunda can feda ederek yaptığınız hizmetlerinize şehadet edeceğim. Şu anda cennetteki havuzumu görüyorum Emin olunuz ki, yine şu anda bana arzın hazinelerinin anahtarları verildi. Bütün cihana İslam nurunun intişarı tebşir edildi.        

Bundan sonra sizin putperestliğe dönece ğinizden endişe etmiyorum. Endişe ettiğim şey, sizin dünya işlerine dalarak ve servet peşinde koşarak birbirinizin kanını dökmenizdir. İhtiras ile nefsaniyet güdüp didişmenizdir. Birbinizin kanını dökmenizdir. İşte o zaman siz  de sizden evvelki Milletler gibi helak olursunuz. Çünkü ihtiras, nimetten mahrumiyete sebep olur. 

-- Bu gün sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve size din olarak Müslümanlığı beğenip seçtim ve o’ndan razı oldum.“„ Maide –mealindeki ayeti kerimenin nüzulünden sonra ahkamı Şer’iyye ye ne bir hüküm ilave edilmiş, ne de bir hüküm neshe tebdil’e uğramıştır. Veda haccın dan dönüp Medine’ye geldikten sonra da şu  KELALE ayeti  nazil omuştur. O da :       

   „“ ( Habibim ) Senden (Usul ve füruu olmayan bir kimsenin - kelale’nin mirası hakkında  Fetva isterler de ki 

                   Allah babası ve çocuğu olmayanın mirası hakkındaki hükmü şöylece açıklar. „“ Nisa- 176  Bu ayet de miras hukukuna dair olan ahkamdan en son nazil olan ayeti kerime’dir. Hz. Muhammed s.a.v. SEKİZ sene önce                          
              --- Bunların din uğrunda şehid olduklarına kendim şehadet edeceğim“ diyerek kanlı elbiseleri ile birlikte ikişer ikişer defnettirdiği,

       Siz iyi olursanız amirleriniz de iyi olur. Kötülerin başına kötü geçerse kimin kimde hakkı varsa helallaşsın. Zira ahiret de Cezaya uğramak dünyada mahcub olmaktan kötüdür.  Dedi ve bundan sonra da ashabı Kiramına  takva sahibi olmalarını ve insanlara saygı göstermelerini tavsiye etdi. En son olarak şu meladeki ayeti kerime’yi okuyarak hutbesine son verdi.         

« «  İşte .. !  Ahiret yurdu.  Biz onu  yer   yüzünde  ne tegallüb, Ne fesad arzusuna düşmeye ceklere  veririz.  Niha-i Zafer (iyi sonuç) Allah’a yönelip O’ nun Ikabından sakınan müttekilerindir. »  Kasas -3- emrini hatırlatarak hutbelerine son verdi
           .Eve geldiği zaman mizacında bir değişiklik hisset diki İşte bu günden sonra humma hastalığına tutulmuşdu. Kısa bir zamanda humma nöbetleri sık sık gelmeye ve kendisini rahatsız etmeye başladı. Ebubekir  (r.a).                                  
                 -- Ya Rasulellah izin verirseniz iyileşinceye kadar size hizmet etmek isterim. Dedi. O’ da               
       
              --Ya Eba Bekr Ehli beytim bu günlerde bana hizmet etmezlerse ızdırapları artar. Allah’u Teala sana ecrini versin. Diyerek onu teselli etdi.

  Mübarek vücudu zayıflamışdı, yürüyecek takatı kalmadı. Vefatına kadar Hz. Aişe (r.a)hümanın odasında kaldı. Sıhhati ve kuvveti  müsaade ettiği müddetçe Mescid’ e giderek imamet vazifesini ifa etti. Son kıldırdığı namaz. Perşembe günü’nün akşam namazı oldu. Bundan sonra Hz. Esubekri Sıddık (r.a). )vekil tayin ederek görevini devretti. Bir gün öğle vakti biraz kendisinde iyilik hisseder gibi oldu. Bu durumdan cesaret alarak

-- Ya Aişe, yedi kuyudan yedi tulum su doldursunlar,ağızlarını bağlayıp bağlarını çözme- den getirsinler. Üzerime dökün, belki hastalığım biraz olsun hafifler de halka Va’az ve nasihat ederim. dedi. 

Onlarda gidip buyurduğu gibi suları getirdiler. Bir hayli o sulardan dökündükten sonra eliyle işaret ederek, Artık yetişir dedi. Bu suretle yıkandıktan sonrae Mescidi Saadete  namaza çıkdı. Hz. Ebubekri Sıddik (r.a.) ın sol tarafın oturup ona uyarak namaz kıldı. Namazdan sonra minberin alt tarafındaki basamağa oturdu. Cemaat de o’ na  yaklaşıp  oturdu.  Allah’u Teala’ya Hamdü sena’dan sonra  Ashabı Kiram  ile helalleşti.  Bundan sonra da Ümmetine son defa olarak

-- Ey nas, Her kimin arkasına vurmuşsam işte arkam, gelip vursun. Her kimin bende alacağı varsa gelip alsın.

-- Ey nas, benim ölümümü düşünerek telaş edip ağlıyormuşsunuz. Bir peygamber ümmeti içinde müebbed kaldı mı ki ?.

 Bu suretle Rasulüllah (s.a.v.) i  son defa olarak görmüş olan cemaat O‘nun hastalığının biraz hafiflemiş olduğunu görünce sevinip ferahladılar. Öğle vaktine doğru Rasulüllah s.a.v.in hastalığı şiddetlendi. Bunun için de sık sık bayılmaya başladı. O’nun bu ızdırablı halini gören kızı Fatıma (r.a.)hüma da babasının bu haline dayanamayarak                                                           
               -- Ay babamın ızdırabına, Ey Rabbinin da’vetine icabet eden babam. Ey Cibril’e ölümünü haber verdiğimiz babam, Ey Cennetül Firdevs’ de makamı olan babam..... .diye hüzün ve teessürünü ızhar edip ağlamaya başladı. O’nu teselli etmek üzere  
                 -- Kızım baban bu günden sonra hiç ızdırap çekmeyecek. Buyurdu.

Hz. Fatıma (r.a.) mada  Rasulüllah (s.a.v).in vefatından sonra altı ay yaşadı. Bu müddet içinde de bir kerre güldüğü görülmedi. Daima kendisini şu mealdeki matemengiz sözlerle avutdu                

  -- O gün, gök yüzünün ufukları bozardı. Gün ortasında güneşin ziyası köreldi. Asrı Evvel ve asrı sani zamanında kainatı zulmet içinde bıraktı. Peygamberin vefatından sonra kürre-i arz o’na teessüründen ve şiddetli ızdırabından, bir kum yığını oldu. Artık şimdi şarkın, garbın şehirleri O’na ağlasın. Mudar ve Yemen’in bütün kabileleri matem tutsun.Üzerime öyle musibetler döküldü ki bu musibetler gündüzler üzerine dökülseydi nurlu gündüzler simsiyah olurdu. ..

 Bende sizin aranızda müebbed kalayım. Malumunuz olsun ki, ben Allahu Tealaya kavuşacağım. Bu vuslata hepinizden müstehakım. Size nasihatim budur ki Muhacirlere hürmet ve saygı gösteriniz.  Diye başlayıp

-- Ey Ashabım ve ey cemaat, ben haberimi aldım. Allah ’a gidiyorum. Dininizi, emanetinizi ve sizi Allah’a ısmarladık. Sizlere selamet dilerim. Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun....demek suretiyle hutbesine son verdi.

Hz. Muhammed s.a.v.in hastalığı bazan artıyor. Bazan de   hafifliyordu.  İrtihal günü olan pazartesi günü biraz iyileşiyor gibi olmuşdu.  Sabah olunca bulunduğu hücrenin perdesini kaldırarak Mescid’e  baktı. Camaatin saf saf olup, sabah nama- zını kılmakla meşgul bulunduğunu görünce çok sevindi, ve sesi duyulacak kadar tebessüm etdi. Hatta  o kadar büyük bir sevinç duymuştu ki bunun verdiği  Kuvvet ile o’da mescid’e geçti. O’nun geldiğini hisseden Hz. Ebubekri - Sıddık (r.a.)  O’nun namaz kıldırmak arzusu ile çıktığını sanarak arkasındaki ilk safa çekilmek istedi.  O da eliyle işaret ederek yerini terk etmemesini emretdi.

Bundan sonra da Hz. Ebubekir (r.a.) ın arkasına durup cemaat olarak O’na uyudu ve oturduğu yerden namazını kıldı Namazdan sonra Hz. Aişe (r.a.) hümanın odasına çekilerek perdeyi indirmek istedi. Fakat perdeyi indirecek kadar bir takatı kalmamış olduğundan yanındakilere  indirtti. Peygamberi zişan sıhhatli olduğu zamanlar               
             
--- Hiç bir Peygamber Cennet’deki durağını görmedikçe, dünya nimeti ile ahiret saadeti arasında muhayyer bırakılmadıkça vefat etmezdi. Derdi. Hastalığı esnasında da buna işaret ederek.                            
                --Yerdeki hazinelerin anahtarları (Ümmetimin fütuhatını görünceye kadar yaşamaklığım) bana  sunuldu Sonra da Cennet teklif olundu. Bu hazinelerin anahtar larını almakla,  Rabbime ve Cennet’e kavuşmak arasında muhayyer bırakıldım. Ben de Rabbime ve Cennet’e kavuşmayı ihtiyar ettim. Buyurdu.       

Hz. Ebubekri Sıddık (r.a).’ın oğlu ve Hz. Aişe (r.a) hüma nın kardeşi olan Abdürrahman (r.a.) gelerek içeri girdi. Elinde bir misvak vardı. Bu esnada Rasulüllah (s.a.v) in de başı Hz. Aişe (r.a.)manın göğsü üzerinde olduğu halde yan tarafı üzerine yatıyordu. Abdurrahman (r.a.)ın elindeki misvaka dikkatle baktı. O’nun dikkatle baktığını gören Hz. Aişe (r.a.) ma da                                                                    
             -- Size misvakı’ı alayım mı.?. diye sordu. O’ da  Evet Al diye işaret etdi. Hz. Aişe (r.a.) hüma da misvakı alıp yumuşatarak verdi. O ‚ da alıp dişlerini fırçaladı.                           
                 Öğleden sonra biraz daha ağılaşan Hz. Muhammed ( s.a.v.) ağır ağır nefes almaya, ara sıra tıkanmaya başladı. Bu halinde dahi irşad vazifesini ihmal etmeyerek yanında bulunanlara                                                 
           
          -- Namazın ve eliniz altında bulunan köleleler hakkında dikkatli davranmanızı tavsiye ederim.
diyordu.                                                                                   

Yanında bir su çanağı vardı. Ara sıra elini bu su çanağına batırıyor ve yüzünü ıslatıyordu. Bazan yüzünü örtüyor. Bazan da örtüyü kaldırıyordu. Bu sırada                                        

           „“ Her kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kimseler ile beraberdirler. Bunlar ise ne güzel arkadaştırlar. „“   Nisa–69 mealindeki ayeti kerimeyi okuyarak dua etmeyi ihmal etmiyordu. Bu arada                                   

-- LAİLAHE İLLALLAH, LAİLAHE İLLALLAH, LAİLAHE İLLALLAH, Ölümün de şiddetleri, sadmeleri var. Ya Rabbi, ölümün sarsıntılarında bana yardım et,  Ya Rabbi, beni bağışla, Ya rabbi beni bağışla. diyordu.. 

                Mübarek yüzü bazan sararıyor. Bazan da kızarıyordu. 
Nihayet nefesi daraldı. Hareketleri ağırlaştı. Ellerini yukarı kaldırıp üç kere mübarek parmağıyla semaya doğru işaret ederek                                                 

           .--- Refiki A’laya ulvi ve yüksek Refika, ulaştır beni Refiki A’la’ya „“ dedi Pazartesi günü öğleden sonra Cebrail (a.s.) ile Azrail (a.s.) kapıya geldi. Cebrail (a.s.)içeri girip selam verdi.

Hz, Ebu bekir   Peygamberimizin üzerine bir örtü örttü, sonra da dışarı çıkıp Hz. Ömer’ (r.a.)a dönerek

--Ya Ömer telaş etme Rasulüllah ölmüştür. Dedi.ve şu mealdeki ayeti celiyleyi okudu.

                     

„“ Biz senden evvelde hiçbir beşere dünyada ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen sanki oınlar baki mi kalacaklar. „“Enbiya-134   dedi ve Mescidi Nebevi de Minbere çıkarak

-- Ey Nas Kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki o ölmüştür. Fakat Kim Allah’a tapıyorsa bilsin ki Allah hayy ve bakidir. Ölmekten münezzehtir,  çünkü Cenab-ı Hak Kur’anı Kerimde

 „“(Habibim) Muhakkak san de öleceksin, onlar da ( müşrikler de öleceklerdir. „“ Zümer-30 ayeti celiylesini okudu. .                                                               
               Ehli beyt hiçbir şahsı görmedikleri ve sezme- dikleri halde Selam ve Allah’ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun diyerek kendilerine selam verildiğini ve taziyede bulunulduğunu işittiler. Ehli Beyt’de selama aynı şekilde karşılık verdiler. Nereden geldiği bilinmeyen ses  ise :                        

 Her can ölümü tadacaktır.

 Azrail (a.s.)ın kapıda bekleyip içeri girmek için izin istediğini bildirdi. Rasulüllah (s.a.v.) de müsaade etti. O da içeri girip selam verdi. Ve Allahu Teala’nın emrini bildirdi Rasulüllah (s.a.v) de 

-- Gel ya Azrail, memuriyetini ifa et. dedi O da Ruhi mübarekelerini alınca, eli yanında ki suyun içine düştü. Gözleri tavana dikili kaldı. Ruhu  mübarekeleri Refiki A’laya, Alemi Akdese pek müştak olduğu Allah’ına kavuştu. Cebrail (a.s.)                      
            
-- Selam Sana, Ey Allah’ın Rasulü... Bu senin için yer yüzüne ayak basışlarımın sonuncu sudur. Dedi.              
           -- Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammedin bi adedi ilmik.                                     
               
Hz,Muhammed (s.a.v.) in vefat haberini alan Ashab-ı Kiram teessüründen ne yapacağını bilemeyip şaşırıp kaldılar. Bu arada Hz. Ali (r.a.) olduğu yerde dona kaldı. Hz. Osman (r.a.) ın dili tutulmuş gibi oldu. Ashabı Kiram Mescidi nebevinin evresine oturup ağlamaya başladılar. O kadar ağladılar ki ağıt sesinden az kalsın ev yıkılacaktı

Hz, Ebu bekir   Peygamberimizin üzerine bir örtü örttü, sonra da dışarı çıkıp Hz. Ömer’ (r.a.)a dönerek

--Ya Ömer telaş etme Rasulüllah ölmüştür. Dedi.ve şu mealdeki ayeti celiyleyi okudu             

                      Kıyamet günü size ecirleriniz tamamıyle verilecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp, Cennete sokuldu ise artık o, muhakkak muradına ermiştir.
              Dünya hayatı aldatma metaından başka bir şey değildir. Ali İmran-185 ayeti celiylesini okuyordu                İyi biliniz ki: her musibetin, Allah katında bir tesellisi, her ölenin bir halefi, yerine geçeni her vefat edenin de bir bedeli vardır. Allah’a sarılınız..ve umacağınızı, o’ndan umunuz. Asıl musibete uğrayan, sevaptan mahrum kalandır. Selam ve Allah’ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun. Hz. Ali r.a.           

--- Bu seslenenin kim olduğunu biliyor musunuz.  diye sordu...Hayır dediler..Hz. Ali   

-- Bu hızırdır, peygamberimizden dolayı sizi taziye ediyordur. Dedi. Bu suretle Hz. Muhammed Mustafa s.a.v. Hicretin on birinci yılında – Tahkika göre – Rebiul evvel ayının on ikinci Pazartesi günü Miladi altıyüz otuz iki yılında {632} Haziran ayının sekizinci Pazartesi günü ) öğleden sonra Kameri sene  hesabı ALTMIŞ ÜÇ  yaşında iken mevlasına kavuştu. Allah’u Teala cümlemizi ve cümle mü’minleri o’nun sancağı altında haşreylesin....

İşte dünya hali budur. Baki kalacak ancak Allah’dır. İnsan ne Kadar yaşarsa, sonu fani olmakdır.        

         

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol